Yakışıklıydı ama derin yeşil gözlerini gördüğünüzde yüzünün başka bir yerine bakamazdınız, o gözler sizde bütün Amazon ormanlarını ateşe verme isteği uyandırırdı. Yakışıklıydı ancak omuz hizasından alelade kesilmiş küt saçlarına, karmakarışık uzun sakallarına baktığınızda eğer biraz patavatsız biri iseniz kuracağınız ilk cümle muhtemelen ‘’Seni tıraş eden berberin Allah bin belasını versin’’ olurdu. Ama onun üç yıl önceki halini bilenler ve evde saçını sakalını kırtasiye makasıyla kendisinin kestiğini bilecek kadar yakından tanıyanlar bırakın böyle bir cümle kurmayı ; onun aklına berberi getirecek tek kelime bile etmezlerdi. Yakışıklıydı ama tevazusu, ağırbaşlılığı, başı önde yürüyüşü, az konuşup pek az gülmesi onu görenlerin aklına dünyadan elini eteğini çekmiş eski zaman ermişlerini getirirdi. Tanıyan herkes ona merhametle karışık bir saygı hissi beslerdi.
Yirmi üç yaşındaydı. Dört ay sonra okulu bitirip mühendis olacaktı. İnsanlarla bir alıp veremediği yoktu. Teşhisi konmuş herhangi bir bedeni veya ruhi hastalığı mevcut değildi ama kalabalıklara karışmaz, meydanları çarşıları sevmez; vitrin ve camekanlardan sakına sakına, ara sokaklardan, tenha yollardan yürüyerek okuluna gider gelir, üç yıl beş ay sekiz gün önce ölen ikizinin yüzünden kaçmak için aynalardan saklanarak yaşamaya çalışırdı.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!
Ölümün iki yüzü işte…
Birini yaşarken öldürür, başka birini de ölürken yaşatır.
Yada özlediginde şık sık aynaya bakardı
Yada kardeşi öldüğünden beri aynanın önünden ayrılmaz olmuştu
Bir gün “hadi ölen ben idiysem, ben kardeşimsem” düşüncesine yakalandı. Hep bunu düşünüyordu. Başı önünde yürüdüğü günlerden birinde yerdeki su birikintisinde kardeşini görünce ölenin kendisi olduğuna emin oldu.
Hikayeyi yazarken aklıma gelseydi kesinlikle bunu da eklerdim. Çok iyi.
Aga beee