Ölülerin de burçları var. Doğduğumuz tarih bizi nasıl bir burca mahkum ediyorsa öldüğümüz an da aynı bu şekilde bizi bir burcun mensubu kılıyor. Doğduğu burcun ayı, haftası veya şanslı ise bizzat doğduğu gün ölenler için hiçbir değişiklik yok. Yaşarken olduğu gibi öte tarafta da aynı kimlik, kişilik ve alışkanlıklarla devam ediyorlar. Ancak benim gibi bahtsızları büyük bir karmaşa bekliyor. Dünyada ikizler olup henüz o dedikoduculuk ve fesatlığı üstünden atamamış ölüm burcu yay olan yakın mezar komşumdan duyduğuma göre, bu karmaşadan yırtmak için öldüğünde burcunun değişmemesi için doğum gününde intihar edenler bile varmış. Hatta dediğine göre bu sebepten bazı cinayetler bile işleniyormuş. Tıpkı benim çocuğum yay olsun, koç olsun diye hamileliğini ayarlayan takıntılı anneler gibi biricik babacığım ikizler ölüsü olmasın diye yirmi nisan akşamı komadaki adamcağızın fişini çeken hayırlı evlatlar da mevcutmuş. Bana böyle hayırlı bir evlat nasip olmadı maalesef.
Balık olarak doğdum ikizler olarak can verdim. En sevmediğim, özellikleri beni en çok rahatsız eden burç. Dünyadayken o kadar çok kınayıp eleştirdim ki ikizleri, kader beni ölümden sonraki hayatımda ona mahkum etti. Birkaç saat daha ayak direyip birkaç bin nefes daha alabilseydim, o meş’um tetiği bir gün sonra çekseydim (şimdiki durumun vahametini bilseydim kesinlikle öyle yapardım veya takdiri kadere bırakırdım) yengeç burcuna mensup mis gibi bir ölü olabilirdim. Ama işte bazı şeyler elimizde değil ve ne yaparsak yapalım dünya ve öte dünyada her zaman olması gereken şeyler olur. İhtimal ve istatistik biz faniler içindir. Halbuki bizim üzerimizdeki kesin, net ve değişmesi mümkün olmayan yüce yazgıda her şey karara bağlanmış olmuş bitmiştir.
Daha on gün önce yaşamaya başladığım yeni dünyamda çevremle, komşularım ve henüz arkadaş olmaya çalıştığım bazıları yeni, bazıları kıdemli ölü müstakbel dostlarımla sorunlar yaşıyorum. Onlar da ben gelmeden önce kendi aralarında problemler yaşıyorlarmış aralarında. Çünkü insan ölünce, öldüğü hal ve güne göre yeni bir karakter kazanıyor ve bu –tabirimi mazur görün- sıfır kilometre personanın yeni çevreye ve eski ölülere uyumu zaman alıyormuş. Yuvarlak bir hesapla ve buranın zaman birimine göre bir salyangozun Slovakya-Nepal yolunu üç kere katetmesi kadar bir vakit gerekiyor benim bu çevreye tam intibak edebilmem için. Üstüme giydirilmiş bu ikizler zırhı olmayan canımı sıkıyor. Komşularım dünyada selam bile vermeye korktuğum burçlarla dolu, yükselenler mevzusuna hiç girmiyorum . Bazen tüm ölü balıklar gibi hepimiz kova burcu olsaydık keşke diyorum. Bazen bir daha intihar edip buradan kurtulmanın çarelerini arıyorum.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!