yirmi yaşında bir çığlıktım
doğurduğunda annem beni
mevsimlerden beşiğim kıştı
bulutlardan patiskalarım vardı beyaz
annemin kıyılarında babamın elleri yüzerdi
babam her gün şehre inerdi fabrikaya
göz yaşı fabrikası
ellerinde mevsimlerin uğultusu
gözlerinde kıstırılmış hayvanlarla çalışırdı
bir avuç serinliğe
başını ve ruhunu uzatırdı yorgunduakşam cesedi kaldırılmayan bir ölü gibi dururdu
babam günün tortusu sırtında
elinde gözyaşı testisi
fesleğenleri zambakları
sufi güllerini kovalardı
adres soran duygularına
annemin adı kapıyı açardıbir afrika kadar açtım
annem hep kışı emzirirdi
beyaz bataklıklar büyütürdü içimde
gözyaşı testisi balçıktan dudaklarımı öperdi
içerdim ağlardım
ağlardım içerdim
annem gözlerini severdi babamın
kirpiklerine kadınlığını eklerdianne, babamın sana sevgisi gün olsa
geceyi görmez bütün dünyadahası var ama gözyaşı bırakmıyor elimi
ve aşka tahammül etmiyor dünya
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!
Dahası var ama gözyaşı bırakmıyor elimi,
Güneşin altında kusursuz istiflenmiş taze tahtalar gibi,
Derisi soyulmuş ama kanı yerde kalmış…
Baltaya sap olmuşların ormana ihaneti unutulmamış,
Demirin açtığı her yarada, ateşin yaktığı her karada birazdım.
Çoğaldım toprağına düşmeden OL diyenin hatrına,
Güneşin ilk dokunduğu zirvenin ucunda bir soğuk tanesiyken kalkıp bulutların denizinden senin ülkene geldim.
ve yangınların üzerine yağarken bir ateşe esir düşmeden buhar oluverdim…
iz’lendi.