Kitaplardan böceğe dönüşen gencin dramı veya yaşlı bir kadıncağızı öldürüp parasına çöken saralı ruh hastası adam ile vesikalı hayat kadını sevgilisinin maceraları gibi saçmalıklar okuyacağıma, bu gereksiz şeylerle beynimi yoracağıma televizyon izliyorum. Çünkü çok faydalı. Çünkü böylece çok güzel zaman öldürüyorum ya da zaman beni öldürüyor, emin değilim. Üçlü koltuğa tek başıma uzanıp kumandayı elime alınca kendimi kral gibi hissediyorum.

Rastgele bir tuşuna basıyorum kumandanın: Karşıma bir kadın, eski kocası, yeni kocası ve sevgilisi olduğunu iddia eden üç adam çıkıyor. Bir de kız var ama sadece fotoğraf olarak ekranın bir köşesinde duruyor. Sunucu kadın sırayla hepsine hakaret ediyor, üç erkek ve kadın da sırayla ağlıyor. Seyircilere arada bir mikrofon uzatılıyor, yorum yapıyor onlar da. Stüdyoda uzmanlar da var ama konuştuklarından  ne uzmanı oldukları anlaşılmıyor. ‘’Yazıklar olsun, böyle olmaz, Allah belanızı versin’’ gibi cümleler konusunda uzmanlar sanırım. Söylediklerinden ekranda fotoğrafı duran kızın kimden olduğunu bulmaya mı yoksa kadını üç erkekten biriyle olmaya ikna etmeye mi çalışıyorlar acaba diye düşünüyorum, kafam karışıyor, kanalı değiştiriyorum.

İki aile bir otomobil için kıyasıya savaşıyor. Araba uğruna balon patlatıyorlar, şişe deviriyorlar, sağlam bir masayı baltayla parçalıyorlar, aralarda birbirlerine sinirli sinirli gülüyorlar ve o gülüşler sayesinde ‘’Eve bir gidelim sana ne yapacağımı bilirim’’ cümlelerini kimseye duyurmadan yutmuş oluyorlar. Gerçekten çok büyük zeka ve yetenek gerektiren mücadelenin sonunda hak eden karı-koca arabayı alıyor. O anda kaybeden ailenin yüz ifadesini görmemek için kanalı değiştiriyorum.

Bu kanalda da bir savaş söz konusu ama bir öncekine göre daha karmaşık. Ancak eğitimli bir köpeğin yapabileceği zor etaplar var bunda. Yarı çıplak birkaç genç kız ve taş devrindeki gibi saç – sakalları karma karışık erkek çamur içinde yüzüyor, halkalardan bir şeyler geçirmeye çalışıyor, birbirlerini suya itiyor sonra geceleyin ilkel kabileler gibi toplanıp birilerini eliyor ve yarın için büyük heyecanlar vadederek günü bitiriyorlar.

Haberleri izliyorum sonra. Bakıyorum ki gün boyunca Twitter’da her ayrıntısını gördüğüm, okuduğum şeyleri tekrar ediyorlar.

Tartışma programlarına geçiyorum haberlerden sonra farklı mesleklerden beş erkek  kadın haklarını tartışıyor. İyice bilgi sahibi olduktan sonra başka kanala geçiyorum.

Yeni kurulmuş bir partinin ne kadar kötü olduğunu kanıtlamaya çalışıyor siyaset bilimciler. Partinin ne başkanı ne de bir temsilcisi var programda. Belki telefonla katılır diye program bitinceye kadar bekliyorum. Katılmıyor.

Rekabet hissine, savaşa, mücadeleye, bilgiye, siyasete doydum, biraz da eğleneyim diyorum. Tüm kanallara bakıyorum tamamında defalarca izlediğim filmler; birbirlerinin aynısı olan diziler var. Varsa var koskocaman medya devlerinden daha mı iyi bileceğim ne izleyeceğimi diyor ve Salako’yu elli sekizinci defa ilk kez izlemiş gibi yapıyorum.

9 cevaplar
  1. gökyüzü çocuğu
    gökyüzü çocuğu says:

    8 yıldır evde televizyon yok, eksikliğini de hissetmedim -yani bunda bilgisayar ve internetin katkısı büyük tabii- ama gittiğim ortamda varsa elim kumandaya, gözüm ekrana kayıyor. yani yokluğu yara değil şükür sebebi ama varlığı kesinlikle dert.

    Cevapla
  2. Gizem Br.
    Gizem Br. says:

    Cahit Zarifoğlu’nun “Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?“ sözünü anımsadım okurken.

    Cevapla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.