Müfessir değilim. Aşağıdaki satırlar da dini bir makale değil. Nisyan ve daha bir sürü hastalıkla malul aciz aklımla Cenabı Allah’ın tam olarak ne kastettiğini anlayacak ve bunu eksiksiz ifade edebilecek durumda da değilim. Dün gece aşağıda meallerini yazacağım ayetleri ve günümüz şehir sosyolojisini birlikte düşününce aklıma bazı şeyler geldi. Bir kısmını yazabildim sadece.
Bir şehre yaklaştığınız zaman sizi görkemli binalar, kocaman heykellerin süslediği meydanlar, büyük alışveriş merkezleri, iş hanları, gösterişli lokantalar karşılamaz. Şehrin siluetini fark etmeye başladığınızda yol kenarında baraka gibi mütevazı evleri, o evlerin çevresinde koşturan yarı çıplak yalın ayak çocukları, kavun karpuz sergilerinin dibinde sigara tüttüren ‘köylü’ elbiseli insanları, su satan güneşte daha da kararmış esmer çocukları, incir satan şalvarlı kadınları, size kimse yıllardır uğramamış dedirten, üzerinde çarpık ve büyük harflerle OTO LASTİKÇİ yazan kulübeleri görürsünüz.
Şehrin içine doğru yol aldıkça önce tek katlı sonra iki katlı evleri ve onların bittiği yerde ŞEHİR MERKEZİNE gider levhasını görürsünüz. Ardından ‘’Evet efendim hoş geldiniz, safalar getirdiniz’’i resmi ve soğuk bir dille ima eden büyük binalar, kravatlı beyler, şık bayanlar, lüx otomobillerini AVM’nin önüne park etmeye çalışan gençler, kapılarında general gibi giyinmiş garsonların durduğu mekanlar gelir.
Şimdi tam burada Yasin Suresi’ni düşünün. Özellikle şu ayetlere dikkat kesilin – öncesi ve sonrasına sonra bakarsınız- :
‘’Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”
Şehir merkezinin hakimleri, zenginler, kodamanlar, valiler, yöneticiler, şehri yiyenler, büyük binalarda oturup büyük laflar edenler, herkese ve her şeye bir ücret biçenler, servet ve heykel sahipleri, elçileri yalanlarken şu şehrin uzak bir yerinden KOŞARAK gelene bakın, şu zayıf bıraktığınız, ancak kenar semtlerde, varoşlarda nefes almasına müsaade ettiğiniz, ama demir dişlileriniz arasında öğütemediğiniz, inatla iyi kalmaya, doğru ve cesur kalmaya devam eden, erkek çocukları ayakkabılarınızı boyayan, kızları tekstil atölyelerinizde karın tokluğuna çalışan bu İNSANın dediklerine bir kulak verin. Sizden bir ücret istemeyen elçilere uyun diyor, onlar doğru yoldadır. Sizin gibi her şeyi bir maddi bir kıymete bulayarak kirletmiyor bu elçiler. Vaaz başına trilyonlar istemiyor, beş yıldızlı otellerinizin konferans salonlarınızda takva ve tevekkül satmıyor, bize şu makamı verin, şu kürsüyü tahsis edin demiyor, villalarınızda, Mercedeslerinize göz dikmiş değiller, partinizde, belediyenizde uygun bir pozisyon için fırsat kollamıyor, bir lokma bir hırka bile istemiyor sizden bu elçiler. Bu elçiler doğru söylüyor çünkü hiçbir maddi-dünyevi beklentileri yok. Çünkü doğruluğa, adalete, özgürlüğe, salih amele, cennete ve Allah’ın cemaline paha biçilemez
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!
Şehre yaklaştıkça kendimden uzaklaşıyorum.
وما كان ربك مهلك القرى حتى يبعث في أمها رسولا يتلو عليهم آياتنا ۚ وما كنا مهلكي القرى إلا وأهلها ظالمون
Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe memleketleri helak edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helak etmeyiz. (kasas/59) bu ayette de aynı şekilde şehir merkezinden bahseder